Bu yazımda diğer yazılarımdan farklı olarak yaklaşık 3 hafta önce okul ile birlikle gittiğim geziyi anlatacağım. Her gün yaptığımız her şeyi anlatmayacağım çünkü yazı çok uzar.
Gittiğimiz bölge Fransa'nın doğu tarafındaki Alsace bölgesi. Strasbourg ve Colmar gibi şehirlerin de bulunduğu bölgenin Almanya ve İsviçre ile sınırı var. Bölge şarapları ile tanınıyor ve her yerde şarap tatmak için dükkanlar var ancak ben henüz 18 yaşımdan küçük olduğum için bölgenin ünlü kolalarını tattım. Tadları bizimkilerle aynı.
Gezinin ilk günü benim için tam bir işkenceydi. Sabahın üç buçuğunda kalkıp hazırlandım ve babam beni İstanbul'un karşı yakasındaki Atatürk Havalimanı'na bırakmaya üşendiği için (Onu suçlayamam.) beni okula bıraktı. Buradan öğretmenlerim ve arkadaşlarım ile birlikte havalimanına geçtik. Yaklaşık üç saatlik koşuşturmacanın ardından uçağımıza bindik ve Fransa'ya yolculuğumuz başladı. İki buçuk saat civarı süren bol sırt ağrılı uçak yolculuğundan sonra tam olarak yerini bilmediğim havalimanına indik. Sonrasında Strasbourg'a doğru yola koyulduk.
Strasbourg tarih severlerin bayılacağı bir şehir. Evler sanki Orta çağ döneminden kalma gibi gözüküyor. Her yerde yeşillik var. Orada yaptığımız ilk şey bir bot turu oldu. Strasbourg'un kanallarında gezerek şehrin hikayesini dinledik.Ben tarihi binalardan, yapılardan hiç haz almayan biriyim. Uyuma problemi yaşıyorsam ilaç falan almam, tarihi belgeseller izlerim. Bu bot turu da dolayısıyla bana sıkıcı geldi. Ancak tabi ki keyif alan oldu.
Erken kalkmaktan, yolculuktan ve bot turundan sonra zaten fiziksel ve zihinsel olarak çok yorgundum. Bir de sırtımda ağır bir çanta taşıyordum. Bu koşullara rağmen yılmadım ve herkes ile birlikte Avrupa Parlamentosu'na gittim. Burası da ne yazık ki sıkıcıydı. Belki bu kadar yorgun olmasam beğenebilirdim. Ama burada gezerken benim aklımdaki tek şey otele gidip eşyalarımı bırakıp tatlı tatlı uyumaktı. Sonunda bu dileğim gerçekleşti. Konakladığımız ilk otelde 3 arkadaşımla birlikte kalıyordum. Biraz kart oynadık sonra hemen uyuduk. Zaten hepimiz yorgunduk. Bu gezinin ilk ve en sıkıcı günüydü.
Ertesi gün erkenden kalkıp otelde kahvaltı ettik. Sonra da Europa Park'a gittik. Europa Park tatilin en güzel yanıydı bence. Kocaman kocaman rollercoasterlar, hız trenleri, eğlence makinaları ve bir sürü diğer aktivite. İlk kez burada bir rollercoaster'a bindim. Çok korkarak binerim diye düşünmüştüm ancak kendimi gaza getirdim ve bir yiğit gibi hiç korkmadan hız trenine oturdum. İşte oturup emniyet için kendimi yerime kitledikten sonra yiğitlik miğitlik kalmadı. Korkudan geberdim. Hele hareket etmeye başlayınca bindiğime çok pişman oldum. Ancak indikten sonra tekrar tekrar bindim. Gittim daha büyüklerine bindim. Binmeden önce son derece korkusuz, bindikten sonra korkudan altıma edecek duruma geliyordum. Ama çok eğlenceli olduğu inkar edilemez.
Hız trenleri dışında başka bir sürü aktivite denedim. Bir tanesi rafting idi. Çantamda bilgisayarım vardı. Ama ben ne yaptım ? Rafting. Gelen insanlara baktım neredeyse hiç ıslanmamışlar. Üzerlerinde en fazla bir iki damla var. Dedim hadi ben de bir yapayım. Çok tatlı başladı. Hafif dalgalar bizi bir sağa bir sola sallıyor. Ardından çok sağlam dalgalar geldi. Bir dalga vurdu, sırılsıklam oldum. İşin daha kötüsü çantam yanımdaydı. En azından bilgisayara bir şey olmadı. Yoksa size bu blogu yazamazdım. İkinci günümüzde böyle sonlandı ve en eğlenceli gündü.
Üçüncü gün sabahleyin eski bir şatoya gittik. Şato ya 12. ya da 14. yüzyıldan kalma, tam emin değilim. Dediğim gibi tarihi yapıları sevmem, ancak burası hoşuma gitti. Eski kalkanlar, zırhlar, kılıçlar... Manzarasıda çok güzeldi. Çünkü şato bir tepenin üstündeydi. Hava o gün sisli olduğu için çok uzağı göremiyorduk ancak şatoya çok güzel bir hava katıyordu.
Şatodan sonra maymunların olduğu bir parka gittik. Bize patlamış mısır verdiler. Biz de patlamış mısırlarla maymunları besledik. Onların nasıl ortamlarda yetiştiklerini, alışkanlıklarını gördük. Orada çalışan birisi bize maymunlar hakkında bilgi verdi. Üçüncü günümüzde de anlatılmaya değer şeyler bunlardı.
Ertesi gün Mulhouse'daydık. İlk ziyaret ettiğimiz mekan Araba Müzesiydi. Burada bir sürü eski model araba vardı. İlk arabalardan klasik arabalara onlarca marka bulunuyordu. Ferrariler, Mercedesler... Okul projesi olarak öğrencilerin gruplar halinde bir arabayı tanıtması gerekiyordu. Bizim grubumuz dünyanın en hızlı arabası olan Bugatti Veyron'u tanıttı. Burada arabalara bakmak dışında pahalı bir fiyata belirli model arabaları sürebiliyorsunuz. Ama daha ehliyetim olmadığı için araba sürmedim. Ben araba hastası sayılmam ancak burayı çok ilgi çekici buldum.
Müzeden sonra buz pateni yapmaya gittik. Açıkçası böyle basit gözüken bir sporu yaptıktan sonra bu kadar yorulacağımı hiç düşünmemiştim. Dengemi kurabildiğim belli başlı zaman dilimleri (en fazla 10 saniye) dışında yere düşmemek için sarf ettiğim eforun haddi hesabı yok. Yerler buz, ben kısa kolluyum ama terden sırıl sıklam oldum. Yere de en az 20 kere düşmüşümdür. Bunlara rağmen çok eğlendim ve başka bir zaman tekrar yapmak isterim.
Buz pateninden sonra öğretmenlerimiz bize serbest vakit verdiler. Ancak yemek yemek dışında önemli bir şey yapmadık. Dördüncü günümüz de bununla birlikte sona erdi.
Son günümüz hava alanına dönüş yolculuğuyla geçti. İki tane durağımız oldu. İlk olarak bir tane köyde durduk. Hava yağmurlu ve soğuktu ama köy ve doğası çok güzeldi. Hediyelik birkaç eşya aldık. İkinci durağımızsa bir alışveriş merkeziydi. Yemek yiyip otobüse geri bindik ve hava alanına gittik. Sıkıcı uçak yolculuğunun ardından İstanbul'daydık.
Anlatmadığım/unuttuğum başka yerleri de gezdik/gördük/yaptık ama yazı çok uzamasın ve fazla sıkıcı olmasın diye onları ekleme gereği duymadım. Bu yazımı da okuyanlara teşekkür ederim. Sonraki yazılarımda görüşmek üzere.
1 Haziran 2017 Perşembe
Memento Film İncelemesi
Tekrardan merhabalar. Son yazımda Prestij adlı filmle ilgili görüşlerimi anlatmıştım. Bu hafta Memento adlı bir psikolojik gerilim filmi.
Film Hakkında Genel Bilgiler
![]() |
Leonard |
Filmin Konusu
Teddy |
Film Hakkındaki Görüşlerim

Son yazımda Prestij'in gizemleri olan anlaması kolay bir film olduğunu ve bazı filmleri anlamak için yoğun bir dikkatle izlenmesi gerektiğini söylemiştim. Bu da öyle bir film. Bir bulmaca gibi. Dikkatle izlemezseniz filmin sonunda bazı şeyleri kaçırdığınızı fark edeceksiniz.
Filmin kurgusu çok güzel işlenmiş. Çok karmaşık bir hikayeye sahip ve bu hikayeyi olabilecek en zorlayıcı ancak ilgi çekici şekilde anlatmış. Filmin olay örgüsü ileriden geriye doğru. Yani Leonard'ın hatırladığı kısa zaman aralıklarını sondan başa sararak hikayeyi parça parça veriyor. Bu da benim çok hoşuma gitti. Çünkü ben tahmin yapmayı çok seven biriyim ve çoğu filmde ileride ne olacağını tahmin etmeye çalışırım. Bu filmde ise tam tersini, yani öncesini tahmin etmeye çalışıyoruz. Bir bakıma film bizi kahramanın yerine koyup zihin hastalığını bizim yaşamamıza yol açıyor. Yaşanan şeyler kahramanın kafasını karıştırdığı zaman biz de ne olduğunu anlayamıyoruz ve kendimizi kahramana daha yakın hissediyoruz.
Bir yazımın daha sonundayız. Sonraki yazılarımda görüşmek üzere. Okuduğunuz için teşekkür ederim.
29 Nisan 2017 Cumartesi
Prestij Film İncelemesi
Tekrardan bloguma hoş geldiniz. Bu yazımda inceleyeceğim filmin adı Prestij(The Prestige).
Film Hakkında Genel Bilgiler

Filmin Konusu

Film Hakkındaki Görüşlerim

Prestij, herkesin beğeneceği türden bir film ve gerçekten insanı sıkmadan izletebiliyor. Bazı filmler çok iyi bir bilmeceyle insana kendini izletiyor ama bazen bu filmlerin konusunu bile anlamak çok zor olabiliyor. Bu yüzden izleyicilerin bir kısmı bu filmleri çok sıkılarak izliyor. Ama bu film öyle değil. Çok sıkı bir hikayeye sahip ve filmin sonunda herkes neyin ne olduğunu gayet iyi bir şekilde anlıyor. Kesinlikle klasik bir gizem filmi değil. Çünkü siz her şeyi anladığınızı sanıyorsunuz fakat film hiç beklemediğiniz bir yerden asıl olayı üstünüze düşürüyor. Bunları da tam tadında yapıyor. Gerektiğinden fazla yapıp olağanlaştırmıyor ya da az yapıp insanı sıkacak bir kıvama getirmiyor.
Star Wars V : Empire Strikes Back Film İncelemesi
Son yazımda Game of Thrones dizisini anlatmıştım. Bu yazımda ise çok sevdiğim Star Wars serisinin çekim sırasına göre 2., hikaye sırasına göre 5. filmi olan Empire Strikes Back filmini anlatacağım.
Film Hakkında Genel Bilgiler
Star Wars V'in yönetmenliğini Irvin Kershner yapmıştır ve senaryosunu George Lucas'ın hikayesini temel alarak yazmıştır. Serinin en iyi filmi olarak adlandırılır ve aynı zamanda gelmiş geçmiş en iyi filmler arasında gösterilir. 21 Mayıs 1980 yılında gösterime giren film 538 milyon dolar hasılat yaparak en çok hasılat yapan filmler arasına girmiştir. Başrolünde Mark Hamill, Harrison Ford, Carrie Fisher gibi oyuncalar yer almaktadır. IMDb sitesindeki puanı 8,8'dir.
Filmin Konusu

4. filmden sonra Asi İttifakı Ölüm Yıldızı'nı patlatmış ve büyük bir zafer ile üslerine geri dönmüşlerdir. Fakat yeni bir üsse ihtiyaç duyan Asiler adı Hoth olan soğuk iklimin hakim olduğu bir gezegende yeni bir üs kurarlar. Ancak İmparatorluk bu üssü keşfederek bir saldırı girişiminde bulunur. Bu saldırı sırasında Hoth'ta olan kahramanlarımız kaçmayı başarırlar. Luke Skywalker(Mark Hamill) Dagobah gezegenine giderek Yoda ile Jedi olma yolunda ilerler. Han Solo ve Leia ise Bespin'e giderek eski bir dosttan yardım bulmayı ümit ederler. Ancak İmparatorluk onların bir adım önündedir.
Film Hakkındaki Görüşlerim
Bu filmi benim için özel kılan özellik çok küçükken izleyip hayran kalmamdır. Çoğu erkek çocuk küçükken bir süper kahramanın hayranı olmuştur. Kimisi için Örümcek Adam, kimisi için Superman... Benim için bu kahramanlar Star Wars filmlerindeki kahramanlar olmuştur. Daha önceki bir yazımda bu filmin serinin en iyisi bulduğumu söylemiştim. Bunu söylememin nedeni ise beni gerçekten çok heyecanlandıran anlar yaşatması. Ben küçüklüğümden beri uzaya çok büyük bir ilgi duymuşumdur. Bu film ise beni uzayın içine götürmüştü, tekrar izlediğimde halen götürüyor. Özellikle asteroid kuşağının içindeki kovalamaca sahnesini çok seviyorum. Ama favori sahnem Darth Vader ve Luke'un düellosu. Gerilimi atmosferik olarak çok iyi yansıtan bir mekanda filmin iki baş karakteri karşı karşıya. Zaten gelmiş geçmiş en büyük ters köşenin bu filmde olduğunu çoğu kişi onaylayabilir. Ama zaten Darth Vader'ın Luke'un babası olduğunu bilmeyen yok. Tabi ben ilk izlediğimde bilmiyordum. Bu da ayrı bir şekilde hayran kalmamı sağlamıştı filme. Çoğu kişi, benim Star Wars'a olan sevgimi fazla bulabilir. "Abartmıyor musun ?" diyen insanlarla çok karşılaştım. Hayır, abartmıyorum. Bana gerçekten çok güzel bir çocukluk yaşatan bu seri ile ilgili her şeyi çok seviyorum.
Bir yazımın daha sonuna geldik. Okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Sonraki seferlerde görüşmek üzere.
Film Hakkında Genel Bilgiler
Star Wars V'in yönetmenliğini Irvin Kershner yapmıştır ve senaryosunu George Lucas'ın hikayesini temel alarak yazmıştır. Serinin en iyi filmi olarak adlandırılır ve aynı zamanda gelmiş geçmiş en iyi filmler arasında gösterilir. 21 Mayıs 1980 yılında gösterime giren film 538 milyon dolar hasılat yaparak en çok hasılat yapan filmler arasına girmiştir. Başrolünde Mark Hamill, Harrison Ford, Carrie Fisher gibi oyuncalar yer almaktadır. IMDb sitesindeki puanı 8,8'dir.
Filmin Konusu

4. filmden sonra Asi İttifakı Ölüm Yıldızı'nı patlatmış ve büyük bir zafer ile üslerine geri dönmüşlerdir. Fakat yeni bir üsse ihtiyaç duyan Asiler adı Hoth olan soğuk iklimin hakim olduğu bir gezegende yeni bir üs kurarlar. Ancak İmparatorluk bu üssü keşfederek bir saldırı girişiminde bulunur. Bu saldırı sırasında Hoth'ta olan kahramanlarımız kaçmayı başarırlar. Luke Skywalker(Mark Hamill) Dagobah gezegenine giderek Yoda ile Jedi olma yolunda ilerler. Han Solo ve Leia ise Bespin'e giderek eski bir dosttan yardım bulmayı ümit ederler. Ancak İmparatorluk onların bir adım önündedir.
Film Hakkındaki Görüşlerim
![]() |
Luke Skywalker ve Darth Vader karşı karşıya |
Bu filmi benim için özel kılan özellik çok küçükken izleyip hayran kalmamdır. Çoğu erkek çocuk küçükken bir süper kahramanın hayranı olmuştur. Kimisi için Örümcek Adam, kimisi için Superman... Benim için bu kahramanlar Star Wars filmlerindeki kahramanlar olmuştur. Daha önceki bir yazımda bu filmin serinin en iyisi bulduğumu söylemiştim. Bunu söylememin nedeni ise beni gerçekten çok heyecanlandıran anlar yaşatması. Ben küçüklüğümden beri uzaya çok büyük bir ilgi duymuşumdur. Bu film ise beni uzayın içine götürmüştü, tekrar izlediğimde halen götürüyor. Özellikle asteroid kuşağının içindeki kovalamaca sahnesini çok seviyorum. Ama favori sahnem Darth Vader ve Luke'un düellosu. Gerilimi atmosferik olarak çok iyi yansıtan bir mekanda filmin iki baş karakteri karşı karşıya. Zaten gelmiş geçmiş en büyük ters köşenin bu filmde olduğunu çoğu kişi onaylayabilir. Ama zaten Darth Vader'ın Luke'un babası olduğunu bilmeyen yok. Tabi ben ilk izlediğimde bilmiyordum. Bu da ayrı bir şekilde hayran kalmamı sağlamıştı filme. Çoğu kişi, benim Star Wars'a olan sevgimi fazla bulabilir. "Abartmıyor musun ?" diyen insanlarla çok karşılaştım. Hayır, abartmıyorum. Bana gerçekten çok güzel bir çocukluk yaşatan bu seri ile ilgili her şeyi çok seviyorum.
Bir yazımın daha sonuna geldik. Okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Sonraki seferlerde görüşmek üzere.
6 Nisan 2017 Perşembe
Game of Thrones Dizi İncelemesi
Merhabalar. Bir önceki yazımda Inception filminin incelemesini yapmıştım. Bu hafta ise çok ünlü Game of Thrones yazısını inceleyeceğim. 1. sezonda olan bazı olaylara da değineceğim, o yüzden SPOILER uyarısı.
Dizi Hakkında Genel Bilgiler
Game of Thrones(Taht Oyunları), George R. R. Martin tarafından yazılan fantezi serisi Song of Ice and Fire (Buz ve Ateşin Şarkısı)'dan uyarlanan bir televizyon dizisidir. Cinselliğin ve vahşetin bol olduğu bir dizidir. David Benoiff ve D. B. Weiss tarafından yaratılmıştır. Şu anda yayınlaşmış olan 6 sezonu vardır ve her sezonu 50-60 dakika arasındaki 10 bölümden oluşur. Dizi 6. sezonunun ilk bölümünden 7. sezonun onayını HBO tarafından almıştır. Başrolde Kit Harrington, Emilia Clarke, Sophie Turner, Peter Dinklage, Lena Headey, Sean Bean gibi oyuncular vardır.
Dizinin Konusu
![]() |
Akyürüyen |
Dizi Hakkındaki Görüşlerim
![]() |
Ned Stark |
![]() |
Dizideki önemli karakterler |
Dizinin konusu ise bir ayrı. Çok özenle yazıldığı belli oluyor. Gelip geçen bir sürü olay oluyor, değişen birçok şey. Ancak dizi size bunları çok güzel ve kafanızı karıştırmayacak bir şekilde anlatmayı başarıyor. Tabi ki Breaking Bad'de olduğu gibi efsane sahneler bu dizide de var. Öyle ki aynı sahneyi saatlerce izleyip durmak istiyorsunuz. Birisi sizi çok üzüyor, o sahneyi düşündükçe ağlayasınız geliyor; birisi öyle bir gaza getiriyor ki elinize kılıç alıp odanın içinde ona buna vurmak istiyorsunuz.
Bir yazıyı daha sonlandırıyorum. Sonraki yazılarımda görüşmek üzere.
Bir yazıyı daha sonlandırıyorum. Sonraki yazılarımda görüşmek üzere.
5 Mart 2017 Pazar
Inception Film İncelemesi
Tekrardan merhabalar. Son yazımda bir oyundan bahsetmiştim. Bu hafta ise tekrardan bir filmi inceleyeceğim. Bahsedeceğim filmin adı Inception.
Film Hakkında Genel Bilgiler
Christopher Nolan tarafından yazılan ve yönetilen bilim kurgu filmi, 2010 yılında çıkmıştır. Oyuncu kadrosu ise çok iyidir. Başrollerinde Leonardo DiCaprio, Marion Cotillard, Ellen Page, Joseph Gordon-Levitt, Tom Hardy gibi oyuncular vardır. IMDb'de 8,8 puan alarak en iyi puan alan 14. filmdir. Film süresi 2 dakika 28 saniyedir.
Filmin Konusu
![]() |
Dom Cobb |
![]() |
Hayal gücü ile rüya değiştiriliyor. |
Bu film, benim sıkıldığım zaman yapacak hiçbir şeyim yoksa halen izlediğim bir film. Çünkü çok güzel ama karmaşık bir hikayeyi anlatıyor. "Rüyalarda fizik nasıl çalışıyor, istediğimiz her şeyi düşünmenin zararları neler, başkasının zihni, bizim ona girdiğimizi anlayınca ne oluyor ?" gibi birçok şeyi açıklıyor film. Bir de rüya içinde rüya da işin içine girince filmi tek bir oturuşta anlamak biraz zor oluyor. Bunun sebebi ise bir yandan da karmaşık denilebilecek bir hikayenin işlenmesi. Tam konsantre olarak izlenmesi gereken bir film. Özellikle sonunu çok sevdim. Gerçekten insanı düşündürüyor.
![]() |
Cobb'un kurduğu takım |
Tabi ki film sadece kurgudan ibaret değil. İçinde tam tadında aksiyon, drama ve espiri var. Oyunculuklar zaten çok güzel. Karakterlere kendimi çok yakın hissettim. Ama özellikle Cobb'a odaklandığı için benim de favorim o. Bu filmi hala izlemediyseniz (veya anlamayıp sevmedim diyerek bıraktıysanız) tekrar izlemenizi öneririm. Pişman olmayacağınızdan eminim.
Bu yazımında sonuna gelmiş olduk. Sonraki haftalar da görüşmek üzere. Okuduğunuz için teşekkürler.
Skyrim Oyun İncelemesi
Herkese tekrardan merhabalar. Geçen hafta Fallout 4 oyununu incelemiştim. Bu yazımda da tekrardan bir oyun inceleyeceğim. Oyunumuzun adı Elder Scrolls V : Skyrim.
Oyun Hakkında Genel Bilgiler
Skyrim, Elder Scrolls serisinin 5. oyunudur. Bir rol yapma oyunudur. Fallout serisini yapan Bethesda tarafından yapılmıştır. Zaten Fallout'a çok benzer. 11 Kasım 2011 günü piyasaya çıkmıştır. Çıktıktan sonra sadece 2 günde 3,5 milyondan fazla satmıştır. Toplamda ise 30 milyon civarı kopya satarak en çok satan 10. oyun olmuştur. Kötü yorum yapanların oranı çok azdır. Oyun aynı zamanda oyuncuların ürettiği modları ile de ünlüdür.
Oynanış ve Mekanikler
![]() |
Bir elde kılıç, bir elde ateş ejderhaya karşı |
Harita, Mekanlar ve Atmosfer
![]() |
Skyrim'in doğasına bir bakış |
Hikaye
![]() |
Alduin |
![]() |
Ejderha Thomas'a karşı büyük bir mücadele |
Dediğim gibi bol içeriğe sahip olan çok kaliteli bir oyun Skyrim. Eski olsa bile hala yeni kalmayı başaran bir oyun. Çünkü oyunun modları var. İnsanlar bir sürü içerik üretmiş ve hala üretmeye devam ediyorlar. Bu modlar oyunu o kadar değiştiriyor ki yepyeni bir oyun çıkıyor karşınıza. Dediğim hantal mekanikleri geliştiren yararlı modlar da var, ejderhaları Tren Thomas yapan eğlenceli modlar da. Zaten kendi başına dolu bir oyuna oyundakinden daha çok içerik üretilince oyunun unutulması zorlaşıyor. Ben de bu yüzden bu oyunu çok beğeniyorum. Çok sağlam bir temel üzerine kullanıcılar tarafından inşa edilen bir gökdelen. Bu yüzden de çok seviliyor.
Bu haftaki yazım da burada sona eriyor. Okuduğunuz için teşekkür ederim, daha sonra görüşmek üzere.
19 Şubat 2017 Pazar
Fallout 4 Oyun İncelemesi

Birkaç haftalık aradan sonra tekrar bir yazıyla karşınızdayım. Son yazımda Prison Break dizisini incelemiştim. Bu hafta bir oyunu tanıtacağım.
Oyun Hakkında Genel Bilgiler
Fallout 4, nükleer bir savaştan sonra geçen, açık dünya aksiyon rol yapma oyunudur. Yani kendi karakterimizi yarattığımız, karakterimizi geliştirip yeni ve güçlü eşyalar bularak ilerlediğimiz bir oyun. Yapımcı stüdyosu ise Bethesda Game Studios'tur. Kendileri benim ve daha birçok kişinin de çok sevdiği oyunlar yapan bir stüdyodur. Fallout 4, serisinin 5. oyunudur. 10 Kasım 2015'te piyasaya çıkarılmıştır. Windows, Xbox One ve Playstation 4 ile uyumludur. 12 milyon adet kopya satarak 750 milyon dolar hasılat yapmıştır. Eski oyunlarına göre çok daha iyi grafiklere sahiptir. 6 tane DLC denilen paralı ek içeriği bulunmaktadır. Birinci veya üçüncü şahıs olarak oynanabilir.
Oynanış

![]() |
Bir oyuncunun tamamiyle kendi inşa ettiği yapı |
Harita, Mekanlar ve Atmosfer

Fallout 4, büyük bir haritaya sahip ve üstünde keşfedilecek yüzlerce mekan, savaşılacak bir sürü düşman ve toplanacak sayısız ekipman bulunduruyor. Bu bölgeleri tek tek keşfetmek oyun süresinin büyük bir kısmını oluşturuyor. Atmosfere gelirsek, gerçekten sizi içine çeken bir dünya yaratmış yapımcılar. Kulaklığı taktıktan sonra kendimi bu çorak şehrin içinde hissettim. Etrafta yıkık dökük binalar, kurumuş ağaçlar ve sizi avı olarak gören mutasyona uğramış yaratıklar... Müzikler de atmosferi kurmaya ileri derece de yardımcı oluyor.
Hikaye
Fallout, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra değişen bir zamanda geçiyor. Sovyet Rusya güçsüz düşmüştür ve onun yerini Çin almıştır. Amerika ve Çin sürekli bir rekabet içindedir. Dünyadaki kaynaklar fazla kullanım yüzünden tükenmeye başlar. Özellikle petrole ihtiyaç duyulmaktadır. Bundan yararlanan Orta Asya ülkeleri petrol fiyatlarını arttırınca Avrupa ile savaşa girerler ve Kaynak Savaşı denilen savaş başlar. Savaş sırasında petrol kaynakları tükenir ve Orta Asya nükleer silahlar ile bombalanır. Nükleer savaştan tedirgin olan Amerika ülkeye Vault-Tec adlı firma ile anlaşarak mahzenler inşa eder. Bunlar halkın yararına gibi görünse de aslında devletin insanları deney için kullanacakları yerlerdir.
2066 yılında dünyadaki petrol bulunan tek yer Alaska'dır. Çin burayı ele geçirmek için işgale başlar ve Amerika ile karşı karşıya gelir. Sino-American Savaşı başlar ve yaklaşık 10 yıl devam eder. Amerika, Çin'i yenebilmek için ileri teknoloji silahlar üretir ve savaşı kazanır. Herkes savaşın bittiğini ve Amerika'nın kazandığını düşünmektedir. Fakat 23 Kasım 2077'de Büyük Savaş başlar ve 2 saat içinde sona erer. Savaşta daha önce hiç kullanışmamış sayıda nükleer silah kullanılmıştır ve yeryüzünde sağlıklı hiçbir şey bırakmamıştır. Gene de hayatta kalan insanlar kendi aralarında gruplar kurar ve bu gruplar birbiriyle savaşmaya başlar.
Nükleer bomba düştüğü sırada mahzene girerken |
Fallout 4'teki karakterimiz karısı veya kocası (karakterinizin cinsiyetine bağlı) ve oğlu ile 111 numaralı mahzene gider. Bu mahzendeki deney insanların dondurulmuş ortamda hayatta kalıp kalmayacağını görmektir. Kahramanımız yaklaşık 210 yıl boyunca dondurulmuş olarak kalır ve yaşam-destek ünitelerinin tükenmesi sonucunda ayılır. Fakat ayılmadan önce bir kere uyanmıştır ve oğlunun kaçırılıp karısının öldürülüşüne şahit olur. Kendisini "yedek" olarak hayatta bırakmışlardır ve bu yaptıkları en büyük hata olacaktır. Kahramanımız ayıldıktan sonra oğlunu aramaya başlar ve oyun böyle devam eder. Eski oyunları ile bağlantılı tek kısım Büyük Savaş'a kadan olan olaylardır.
Kişisel olarak en sevdiğim oyunlar listesinde ilk 10'a giren bir oyun oldu Fallout 4. İlk olarak Bethesda'nın her oyunu gibi çok zengin bir içeriğe sahip. Her yerde bir tamamlanacak ilginç bir görev, keşfedilecek yeni bir bölge veya geliştirilecek başka bir silah var. Bu da tabi yaklaşık 100 saat üstü bir oynanış süresine denk geliyor. Derseniz ki ben sadece ana görevleri yapacağım, en kolay zorlukta oynayacağım; o zaman 10-15 saat içinde bitirebilirsiniz ama benim gibi gerçek bir oyuncuysanız ana görevler 60 seviye olduktan sonra, bütün zırh ve silahların koleksiyonunu yaptıktan sonra, artık "Yapacak bir şey kalmadı, bütün görevleri yaptım, haritayı da ezberledim." dedikten sonra bitireceğiniz görevler olur. İşte o zaman 150 saati bir gıdım sıkılmadan geçirirsiniz. Ben oyunu böyle tamamladım işte. Fakat bence büyük abisi olan Elder Scrolls serisinin (Yine bir Bethesda yapımı) 5. oyunu kadar iyi değil. Onu da gelecek hafta anlatacağım sizlere. Görüşmek üzere.
11 Ocak 2017 Çarşamba
Prison Break Dizi İncelemesi

Tekrardan hoş geldiniz. Geçen hafta Sherlock'un incelemesini yazmıştım. Bu hafta Prison Break adlı aksiyon/gerilim dizisini inceleyeceğim.
Dizi Hakkında Genel Bilgiler
Prison Break'in 4 sezonu vardır ve 5. sezonunun çıkması planlanmaktadır. 1., 2. ve 4. sezonunun 22, 3. sezonunun 13 bölümü vardır. Bir bölümü yaklaşık 40 dakikadır. İlk bölümü 29 Ağustos 2005, son bölümü 15 Mayıs 2004'te yayınlanmıştır. Paul Sheuring tarafından yazılmıştır. Başrolünde Wenthworth Miller, Dominic Purcell, Sarah Wayne Callies, Robert Knepper gibi oyuncular vardır.
Dizinin Konusu
![]() |
Micheal Scofield ve hapishane dövmesi |
Micheal Scofield(Wenthworth Miller) bir çeşit zihin hastalığına sahiptir ve bu ona ileri bir zeka üstünlüğü sağlamaktadır. Plan yapma konusunda çok iyidir. Kendisi bir mimardır. Kardeşi Lincoln Burrows(Dominic Purcell) başkan yardımcısının kardeşini öldürmekle suçlanır ve bir komplo teorisinin kurbanı olur. Cezası ölümdür. Micheal kardeşinin suçsuz olduğuna ikna olunca onu Fox River hapishanesinden kurtarmak için plan yapmaya başlar. Hapishane, Micheal'ın çalıştığı şirketin bir projesidir ve planlarının çizilmesine yardım etmiştir. Micheal, hapishanenin planlarını vücuduna sadece kendisinin anlayabileceği şekilde dövme yaptırır. Kendisinin yakalanmasını ve Fox River'a gönderilmesini sağlayacak bir banka soygunu girişiminde bulunur ve istediği gibi Fox River'a gönderilir. Burada planını uygulamaya koyulur fakat bazı şeyler umduğu gibi gitmez. Bazı mahkumlar onun bir şeyler çevirdiğini anlarlar ve ona katılmak isterler. Mahkumlar dışında gardiyanlar da büyük bir sorundur ve aynı zamanda kardeşinin idamına kadar olan zamanı da yenmek zorundadır. Bunları yaparken de kardeşinin adının temize çıkarmayı denemektedir ve onlara Veronica Donavan yardım etmektedir. Ne yazık ki iş hapisten kaçtıktan sonra bitmez. Komplo teorisini kuran ve genel olarak "Örgüt" diye adlandırılan kuruluşa karşı bir mücadele başlar.
Bu dizi hem iyi, hem de kötü. İzlenmeyecek kadar değil ama bir yerden sonra kendisini fazla tekrar ediyor ve izleyiciyi sıkmaya başlıyor. Bu his 2. sezonun sonlarına doğru başladı bende. Ama 1. sezonu mükemmel. Zaten hapisten kaçma kısımını bu sezon anlatıyor. Atmosferi olsun, karakterleri olsun bayağı bir ilgi çekici.
![]() |
Hapishaneden kaçmaya çalışan grubumuz |
Sonraki sezonları da fena değil ama ilk sezonun tadını veremiyor. İlk sezonunda yakalanacaklar mı, bu işin içinden nası kurtulacaklar, şu bizimkileri ele verecek mi diye çok stres oldum. Kahramanlarımızın yanındaymışım gibi kendi hayatımı tehlike de hissediyordum. Bir başka özelliği ise gerçekleşen herhangi bir olayın iyi mi kötü mü olduğunu anlayamamak. Örneğin kahramanlarımızdan birinin kaçmaya zaten ikna ettiği oda arkadaşı gidiyor ve işlerin daha yavaş ve zor ilerleyeceğini düşünüyoruz. Ama yeni gelen eskisinden daha iyi çıkıyor ve bizimkilere daha kolay geliyor. Çok basit bir örnek verdim çünkü hikayeyi ele vermek istemiyorum.
![]() |
Lincoln Burrows |
Diğer sezonlara gelirsek, ilk sezonla az önce anlattıklarımla çok farkları yok ama yine de sıkıyor. Bence bunun nedeni atmosfer değişikliği. O güzelim hapisaneden kaçınca bir hevesle izlemeye başladım 2. sezonu. Fakat 1. sezonun detaylarla olan ilişkisini yakalayamamışlar. Daha çok kovalamaca işine çevirmişler. İlk sezonda küçük bir alanda geçiyordu belki ama en küçük çiviye kadar önemliydi bu alan. Sonraki sezonlarda bu pek yok. Benim en sevdiğim yönlerden birisiydi hapishanenin dövmesi. Dizinin en ikonik özellikleriden birisiydi. 1. sezon dışında hiçbir işe yaramıyor. Çöp.
Özetlemek gerekirse bence Prison Break çok iyi bir dizi ama bu derecelendirmenin büyük bir kısmını ilk sezonuna borçlu.
Bu hafta da okuduğunuz için sağ olun. Gelecek hafta görüşmek üzere.
9 Ocak 2017 Pazartesi
Sherlock Dizi İncelemesi

Dizi Hakkında Genel Bilgiler
Sherlock hala devam eden bir dizi ve 4. sezonu bu yazının yayınlanmasından yaklaşık bir hafta önce başladı. Sir Arthur Conan Doyle'ın aynı isimli kitaplarının günümüz zamanına uyarlamasıdır. Mark Gattis tarafından geliştirilmiştir. İlk bölümü 25 Haziran 2010'da yayınlanmıştır. Her sezonu yaklaşık 90 dakikalık 3 bölümden oluşur. Ayrıca bir yılbaşı bölümü çıkmıştır. Sezonları ikişer yıl aralıklarla yayınlanmıştır. Bu kadar az bölüme sahip olmasına rağmen çok sevilmiştir ve IMDb puanı 9,2'dir. Başrolünde Benedict Cumberbatch(Sherlock Holmes), Martin Freeman(Dr. Watson), Mark Gattis(Mycroft Holmes), Andrew Scott(James Moriarty) gibi oyuncular bulunmaktadır.
Konusu
Sherlock Holmes ve Dr. Watson |
![]() |
Moriarty |
![]() |
Sherlock Zihin Sarayı'nı kullanırken |
Dizi sadece bunla da kalmıyor. Size karışık duyguları yaşatıyor. Bazen düşündürüyor, bazen güldürüyor, bazen geriyor, bazen ise üzüyor. Beni de diziye çeken en büyük özellik bu. Çünkü bir bölümünün 90 dakikasının 90'ını da çok değerli kılıyor. Başka bir şey izlerken iyi işlenmiş de olsa hep aynı şeyi hissetmek beni çok sıkıyor. Sherlock ise hepsini tam tadında işleyerek ne aşırı sulandırıyor, ne aşırı ciddi tutuyor. Ayarını yakalıyor.
Bu haftanın yazısı da burada bitiyor. Okuduğunuz için teşekkürler. Sonraki yazılarımda görüşmek üzere.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)